Erzincan İliç’te göz göre göre gelen facianın yaşandığı madende örgütlü bulunan, tepki ve eleştirilerin hedefindeki Türkiye Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Nurettin Akçul, Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulundu. İşvereni suçlayan Akçul, sendikaya yönelik eleştirilere de yanıt verdi. Akçul, tüm ısrarlarına karşın “kriz masasına” da alınmadıklarını söyledi.
Siyanürlü toprak altında kalan 9 işçiden 4’ünün sendikalarına üye olduğunu belirten Akçul, “Daha önceden çatlak başlamış. Bu ‘tehlike geliyorum’ demek. Emeralerini vermiş. Ancak tedbirsizlik var” dedi. İşverenin “daha fazla üretim zorlaması” olduğunu kaydeden Akçul, işyerinde “ciddi yönetim boşluğu” olduğuna işaret ederek, “Bunların ana merkezleri Kanada’da. Eskiden buradaki yöneticiler yetkiliydi. Ancak son 4-5 yılda Kanada’daki merkez el koydu. En ufacık bir talebi bile merkezleri değerlendiriyor. Prosedür uzaması oldu, bürokrasi yarattılar. İliç, Ankara’daki ofisine yazıyor onlar Kanada’ya yazıyor. Arada zaman geçiyor. İşleyiş hızlı değil” diye konuştu.
‘İLİŞKİLER KOPUK’
“Son dönemde işverenle geriledik, 5-6 ay önce imzalanan sözleşmeden sonra aramızda problem oldu” diyen Akçul, “sendikanın şubesiyle oradaki ilişkilerde kopukluk var” değerlendirmesini yaptı. Akçul, İliç’teki işyerinin sendikanın Konya şubesine bağlı olduğunu, arada mesafe bulunduğunu ancak buna karşın şubenin 3 yöneticisinin İliç’teki işyerinde çalıştığına işaret ederek, “İlk zamanlar örgütlenmede zorluk çektik. Konya şubemizdeki arkadaşlar uzun mücadele sonunda örgütlenmeyi başardı” dedi. Akçul, şöyle devam etti:
“Sıkıntı işverenin bizi dinlememesi sıkıntısı. Eskiden ilişkiler biraz daha medeniydi. Görüşülebilir, tartışılabilir durumdaydı. Sorunlar masaya yatırılabiliyordu son zamanlarda bu olmadı.”
‘120 METRE OLMAMALIYDI’
Akçul, siyanürlü toprak yığınlarının 100 metrenin üzerine çıktığına, 120 metreye ulaştığına dikkat çekerek, “Zaten 120 metrelik siyanürlü toprak yığını orada olmamalıydı. 40 metre olmalıydı. Üçe bölünmeliydi. Alana yayılmalıydı. 100 metreyi geçmiş” dedi.
ELEŞTİRİLERE YANIT
Akçul, “peki sendika işverene bu konularda uyarıda bulunmadı mı” sorusu üzerine, görüşmelerin, uyarıların olduğunu belirterek, “Eskiden işveren ne gerekiyorsa hemen yapıyordu. İnisiyatif Kanada’ya geçince yönetimsel boşluk oluştu” karşılığını verdi. Akçul, “sendikanın da kusurlu olduğuna” yönelik tepki ve eleştirilerin anımsatılması üzerine, şunları söyledi:
“Ben kendi kusurum varsa da söylerim. Çekinmem. Kendimi de yatırırım masaya. Burada öyle birşey yok. Son zamanlarda sendikayı ötelediler. İlişkileri asgari düzeye çektiler. Eskiden karşılıklı istişareler olurdu. Son zamanlarda bunu yapmadılar.”
KRİZ MASASINA ALMADILAR
Akçul, olayın üzerinden günler geçmesine karşın şube yöneticilerinin, sendikanın hâlâ kriz masasına çağrılmadığına dikkat çekerek, “Defalarca uyarmama karşın çağırmadılar. Şirket temsilcileri, bakanlık temsilcilerinin olduğu kriz masasında işçinin de söz hakkı olmalıydı. Şube yöneticilerimizi ısrarlarımıza karşın içeriye almadılar. En büyük ayıp bu. O günden bu yana şirket bizimle hiçbir irtibat kurmadı” dedi.
YÖNETİM ‘EMANET’ GİBİ
Şirket yöneticilerinin “emanet gibi durduklarını” dile getiren Akçul, “Sonuna kadar takipçisi olacağız. Peşini bırakmayacağız. Ölen biziz” dedi. Akçul, yöre halkının tamamen İliç’teki madene bağımlı hale geldiğine de işaret ederek, “Tüm gelir kaynağı burası. Eskiden hayvancılık varmış, satmışlar. Araziler ihmal edilmiş. Herkes madene yönelmiş. Maden demek İliç demek” değerlendirmesini yaptı.
Akçul, işyerindeki ücretler konusuda ise, “Türkiye ortalamasının üzerinde. Yeni giren bir işçi yan ödemelerle 40-42 bin lira ücret alıyor” dedi. İşyerinde toplam 2 bin 500 civarında işçi olduğunu dile getiren Akçul, ana firmada çalışan 400 işçinin sendikalı olduğunu söyledi. Akçul, taşeron firmalarda ise sendika bulunmadığını, taşeronla mahkemelik olduklarını da kaydetti.
ÖNYARGI VAR
İşverenlerin sendikaları zayıflatmayı marifet saydıklarını belirten Akçul, “Oysa güçlü sendika, üretime, iş barışına katkı yapar. İşin yönetimini daha da kolaylaştırır. Ancak sendikaları öteki gibi gören, taleplerini afaki bulan, önyargıyla hareket eden bir anlayış var” dedi.